Google
 
Web alim.blogspot.com
www.iesc.org.tr www.alimsenturk.com.tr

Salı, Haziran 28, 2005

Oktay Sinanoğlu ve Türkçe

Oktay Sinanoğlu, dünyanın en genç profesörlerinden... Türk Einstein'ı olarak anılan Sinanoğlu, yaşamının bu dönemini Türkçe'nin önemini ve korunması gerektiğini anlatarak geçiriyor. Kitaplar yazıyor, seminerler, söyleşiler yapıyor. Tarihten örnekler veriyor ve açıkca belirtiyor. "Dil elden giderse, her şey gider. Dil, kimliğimizdir. Dil her şeydir." Tarihten silinen bir devleti örnek veriyor. Önce dilini değiştirmişler devletin ve devamı çorap söküğü gibi gelmiş. Dilini unutan millet örf ve adetlerini de unutmuş. Tamamen yabancılaşmış geçmişine ve sonunda ortada devlet diye bir şey kalmamış.

Türkçe üzerine...

Dilimiz kimliğimizdir, dilimiz her şeyimizdir. Çünkü kimlik çok önemlidir...
Şimdi dil üzerine söylenmiş önemli birkaç söze yer vermek istiyorum...

Teodaz adlı bir Hıristiyan büyük hükümdar Atilla'ya sorar:
"Siz hangi asıl ailedensiniz?"
Atilla cevap verir...
"Ben asil bir milletin evladıyım."


"Benim hayatta yegane fahrim (övünç kaynağım), servetim, Türklükten başka bir şey değildir." M. Kemal Atatürk


Karamanoğlu Mehmet Bey 1277'de "Bugünden sonra divanda, dergahta, bergahta, mecliste, meydanda Türkçe konuşulacaktır." diye bir ferman yayınlatmıştır. O zamanlar bütün yazışmalar Farsça, Arapça ve Fransızca ağırlıklı olarak yapılmaktaydı. Bu fermandan sonra artık yazışmalarda ve genel konuşmalarda Türkçe kullanılmaya başlanmıştır.


Fazıl Hüsnü Dağlarca da şöyle demiştir dilimiz için: "Türkçem benim ses bayrağım."

ve çok güzel bir söz de Yahya Kemal'den... "Türkçe ağzımda annemin sütüdür."


O günler çok geride kaldı artık. Bugün bulunduğumuz durum içler acısıdır. Yahya Kemal bugün kullanılan Türkçe'yi duysa, annemden emdiğim süt burnumdan geldi gibi bir yaklaşımda bulunabilir...

Yaratıcılık üzerine...

Bence yaratıcı olmak için ihtiyaç sahibi olmak lazım. Zaten her şeye sahip olsak hayat çok sıkıcı olurdu. Eğer ihtiyacınız varsa ve bu ihtiyacınızı hazır olandan karşılamak yerine kendiniz bir şeyler yapmak istiyorsanız, yaratıcılık kaçınılmaz. Herkesin kafasına elma düşebilir ama herkes yer çekimini bulamaz. Her zaman sebep sonuç ilişkisi aranamaz. Sebepsiz sonuçlar, sonuçsuz sebepler vardır. Sebebini bilmediklerimiz mi fazla, yoksa sonucunu bilmediklerimiz mi???

Okumuyoruz.. Sadece izliyoruz...

Bir yerlere yazmışım, ilgili bir araştırmayı da içeren birkaç satır...
Japonya'da bir kişi yılda 14 kitap okurken, Türkiye'de ise durum şöyle; 14 kişi yılda bir kitap okuyor. Yoruma gerek var mı? Hal böyleyken 14 insanımız bir tane Japon kadar bile olamıyor... Neyse bunları bırakalım, listede birinci sıralarda olduğumuz araştırmalara bakalım biraz da. Tablo farksız... TV seyretme oranında 4 saatlik ortalama ile Amerika'yı bile geride bırakmamıza ne demeli? Tabi, ülkemizde kitaplar çok pahalı elektrik, tv ücretsiz... Eğer kendinize ve başkalarına faydalı bir şey izlemiyorsanız; lütfen değerli elektriğimizi boşa harcamayın. Zamanınızdan banane. Bunu zaman geçtiğinde ve zamanı geldiğinde zaten anlayacaksınız.

Cuma, Haziran 24, 2005

Yeni Laptop

Bugün dizüstü bilgisayar aldın en sonunda. Uzun araştırmalar, incelemeler, kararlar, kararsızlıklar sonucunda öyle bir anda hiç de alacağım diye gitmemişken alıverdim :) çok fazla düşünmeye gelmiyor zaten bu iş... 5 ay kadar düşündüm herhalde :P Birkaç marka arasında gidip geldikten sonra en sonunda Fujitsu-Siemens Amilo M1424 aldım. Hayırlı uğurlu olur inşallah...

Küçük Ağa

Devirler geçecek, hayranlıklar görecek, düşmanlıklar görecek, varlığı da, yokluğu da bütün unsurları ile tadacak, fakat mutluluğu sadece bir hatıra olarak tanıyacaktı...

Çarşamba, Haziran 22, 2005

Küçük bir tatil...

Pazar günü gittiğim Burdur şantiyesinden Antalya'ya geçtim ve 3 günü orada geçirdikten sonra Çarşamba akşam Ankara'ya geldim...Lara, Konyaaltı.. deniz. Çok turist var Antalya'da bunu biliyorum ama ben hiç görmedim :) Düden şelalesi çok güzeldi.Dönüşte Afyon ve Konya arasındaki Akşehir'de kuzenimin arkadaşına uğradık. Kiraz bahçeleri vardı, bol bol kiraz yedik. Akşehir'e gitmem o sıralar bitirmek üzere olduğum Küçük Ağa adlı roman ile iyi bir tesadüf oldu. Kitapta olaylar Akşehir'de başlıyor ve genellikle orada geçiyor. Akşehir'de 1897 yapımı bir cami gezdik ama kitaptaki cami ile aynı mıydı hatırlayamadım. (İstanbullu Hoca'nın imam olduğu, kitabı okuyanlar bilir :)